Wednesday, May 30, 2007

Fatih’i “fatih” yapan âlim: Molla Gürani


Fatih’i “fatih” yapan âlim: Molla Gürani
Molla Gürani Hazretleri engin tevazuu ve heybetiyle devrinin en kıymetli alimleri arasındaydı. Genç şehzadeden cevval bir Fatih çıkaran eğitimdeki en büyük pay onundur.
Molla Gürani Hazretleri, Molla Yegan Hazretleri’nin Osmanlı’yla tanıştırdığı kıymetli bir âlim ve velidir. Molla Yegan, 1440’lı yıllarda hacca gittiğinde ilim meclislerinden istifade etmek ve kıymetli insanlarla tanışmak amacıyla Kahire’ye de uğrar. İşte, Molla Gürani ile burada tanışır ve onu Osmanlı’nın payitahtına gelmeye ikna eder. 2. Murad’la tanıştırır. Asıl adı Ahmed bin İsmail olan Molla Gürani Hazretleri önce Hüdavendigar Medresesi sonra da Yıldırım Medresesi’nde hizmet verir. Çok kıymetli âlimler yetiştirir. Ele avuca sığmayan ve çok zeki olan şehzade Mehmed’in eğitimi de sonunda ona verilir. Genç şehzade, derslerini öğrenmekte zorlanmamakta ama hiç çalışmak istememektedir. Çok hocada okur; ama tamamını yıldırır! Zaman zaman öğretmenlerini zor duruma sokar. Hatta bir keresinde hocasını durdurur: “Aman efendim, ne yapıyorsunuz? Mermere basıyorsunuz! Meryem Validemiz İsa Aleyhisselam’ı taş üstünde getirmedi mi dünyaya. Öyleyse mermere hürmet gerek!” der. Başka hocaları takılsa da bir hocası onu şu mantıkla susturur: “Ya... Öyleyse çıkar bakayım yün çorabını. Bilmiyor musun aynı Meryem validemiz. İsa Aleyhisselam’ın beşiğini de yün ile örttü. Öyleyse örgüye hürmet gerek!”
Sultan 2. Murad, genç şehzadesinin eğitimi için Molla Yegân, Molla Fenâri ve Molla Ayas gibi muhteşem âlimleri düşünmektedir. Ancak bu haşarı şehzadeyle uğraşmak on medrese yönetmekten zor olacağından, “Acaba onu kim yola getirebilir?” diye düşünmektedir. Sonunda Molla Gürani’nin siması belirir gözünde. Padişah, Molla Gürani Hazretler’ini oğlunun eğitimi için yollarken “Eti de senin” der, “kemiği de. O bundan böyle senin oğlun. Var bildiğin gibi işle!” Mübarek Manisa’ya vardığı saatte şehzadeyi derse çağırır. Uşaklara bile itibar eder, ama geleceğin sultanını görmezden gelir! Talebesine sıradan biri gibi davranır ve “Otur!” der, “Hayır oraya değil, şuraya!” O güne kadar emretmeye alışan şehzade şaşakalır. Belki de hayatında ilk kez diz çöker. Molla emsileyi açar ve emreder: “Darabe (Dövmek) fiilini çek bakayım!” Fatih fiili kafasına göre çeker. Molla Gürani’nin kaşları yıkılır, kafasını “olmadı” gibilerden sallar, bakışlarıyla azarlar. Sonra üstüne basa basa fiili çeker ve sesini yükselterek, “Döverim, seni döverim, seni öyle bir döverim ki!...” Fatih ağlamaklıdır.
Şehzade artık geceleri ödev yapmaya başlar ve ezberlerini aksatmaz. Daha doğrusu aksatamaz. Ama gün gelir ilmin tadını alır. Eski haşarılıklarından uzaklaşır. Çok değil üç beş ay sonra bambaşka biridir o. Molla Gürani Hazretleri “Arabi ve Farisi bilmek yetmez.” der, “Düşmanlarının da lisanını öğrenmelisin!” Latince, Sırpça ve Rumca öğretilir. Hem konuşup hem de yazmaktadır. Ardından şehzadeyi İtalyan asıllı Anconal Giriaco’nun önüne oturtur, Avrupa tarihini okutturur. Dahası aritmetiğe, geometriye, astronomiye zorlar. Ufkunu açar. İnanç ve ideal aşılar. Bir ara Manisa’ya gelen Sultan Murat, oğlunu tanıyamaz. Fatih görünüşte çocuktur, ama çok olgundur.
***
HOCA HASRETİ
2. Mehmed padişah olduğunda Molla Gürani yine Kahire’ye dönmüştür. Ancak padişahı hocasının hasreti yakmaktadır. Ona öyle çok ihtiyacı vardır ki. Hemen Sultan Kayıtbay’a bir mektup yazar, hocasını ister. Kayıtbay Molla Gürani Hazretleri’ne hem haberi iletir, hem de “Gitmeyin hocam!” der, “Size ne vâad ediyorsa, fazlasını vereyim!” Molla Gürani, “Sizin veremiyeceğinizi vâad ediyor!” der, “Evlatlık!” Ardından, “ Müsaade edin gideyim. Benim yüzümden aranıza husumet girmesin.” der ve yola çıkar. Genç padişah hocasını görünce çocuklar gibi sevinir. İstediği imkanları önüne serer ve ardından Şeyh-ülislamlık makamına getirir.
***
MEZARIMA AYAKLARIMDAN ÇEKEREK GÖTÜRÜN
Molla Gürani Hazretleri dünya makamlarına rağbet etmez, ancak gençleri yükselmeye teşvik eder. Nitekim gün gelir müderrisliği de bırakır ve mütevazı dergahında bildiği usullerle talebe yetiştirir. Özellikle kıraat (Kur’an-ı Kerim’i doğru okuma) üzerinde çok durur. Büyük Veli gecelerini ibadetle geçirir ve gündüzleri daima oruçludur. Döner dolaşır ölümü anlatır ve ona hazırlanır. Nitekim bir gün talebelerini toplar. “Şimdi!” der, “üzerinizde olan hakkımı ödeme zamanıdır. Açın bakayım Yasin-i Şerifı!” Genç mollalar onun son yolculuğa çıkacağını anlar ve çok ağlarlar. Molla Gürani her zamanki gibi sakin ve mütebessimdir; ama bir başka heybet belirir yüzünde. “Beyazıd’a söyleyin âdalet üzere olsun, insanları himaye, beldeleri muhafaza etsin!” buyurur. “Namazımı bizzat o kıldırsın ve borçlarımı (aslında borcu yoktur) sahiplensin. Size vasiyetim şudur ki: Beni garipler gibi defnedin. Mezarıma ayaklarımdan çeke çeke sürükleyin!” Beyazıd Han hem vasiyyete, hem de edebe riayet etmek ister. Onu yine çeke çeke sürüklerler, ama zarif bir hasır üstünde.
***
Gönlü gibi kabri de insanlarla iç içe
Molla Gürani Hazretleri’nin kabri, İstanbul suriçinde Millet Caddesi üzerinde. Fındıkzade otobüs duraklarının hemen arkasındaki Karamani Piri Mehmed Paşa Camii’yle karşı karşıya. Her gün önünden binlerce otobüs ve tramvay geçiyor. Milyonlarca insanla her gün iç içe. Gelin onu ve diğer fethin manevi sahiplerini unutmayalım. Bizler ev sahibi değil, kıymetli ecdadımızın misafirleriyiz. Fatihalarla ruhlarını ihya edelim. *

No comments: